9 Nisan 2009 Perşembe

Kongre Organizasyon Detayları;

Sevgili TUİÇ Gönüllüleri, TUİÇ II.Anadolu Kongresi-Aydın çalışmamız 21-22 Nisan 09 tarihinde gerçekleşecektir,sizlere organizasyon ile ilgili detayları kısaca bildirmeye çalışacağım daha detaylı olarak da yakın zaman içerisinde güncellemeye çalışacağım;
İçerik konusunda aşağıda akademik vizyon belgesi paylaşılmıştır,bununla beraber Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Dr.Nazif Mandacı ve Aydın Adnan Menderes Üniversitesinden A hocamız bahsedilen vizyon belgesi çerçevesinde bizlerle görüşlerini paylaşacak,daha sonra da öğrenci arkadaşlarımız da açık oturum-forum tarzında Balkanlar coğrafyasındaki tarihsel gelişmelerle bugün arasındaki bağı kurmaya çalışacaktır. Son olarak genel değerlendirme yapılacak ve çözüm çalıştayları yapılacak ve katılımcılarla beraber TDP-Balkanlar tartışılacaktır. İkinci gün ise Uluslararası organizasyon ve Model Birleşmiş Milletler organizasyonunun içeriği ve yapısı hakkında bilgi verilecek,bununla ilgili kısa bir eğitim slaytı gösterilecek,daha sonrada TUİÇ-Sosyal Sorumluluk Doğu Projesi'nin ön tanıtım çalışması olacaktır,ve kapanış konuşmaları ve sertifika töreniyle beraber çalışmalarımız sonlandırılmış olacaktır


1 Gece otellerde Konaklama yapılacak(21 Nisan Gecesi) ve 22 Nisan akşamüstü sertifikalarımızı aldıktan sonra bir başka çalışmamızda görüşmek üzere arkadaşlarımıza veda edeceğiz.Bu sırada 21 Nisan ve 22 Nisan günü iki kahvaltı,iki öğle yemeği ve 21 Nisan günü yenecek akşam yemeği artı olarak konaklama dahil 37 TL masraf tutmaktadır.Artı olarak bir katılım ücreti ödenmeyecektir.

Kongre ile ilgili ileşim bilgileri ;

Emre ATEŞ ADÜ Uluslararası İlişkiler Top.Başkanı emreates_41@hotmail.com

not: Kongre hususunda Türkiye Uluslararası İlişkiler Çalışmaları EşBaşkanı Kemal Gülpınar'da kolaylaştırıcılık hususunda Emre Ateş Başkan ile mevcut ilişkisini sürdürecektir.TUİÇ Gönüllülerine saygı ile duyurulur.

Kemal GÜLPINAR TUİÇ EşBaşkanı / Ege Üni İİBF UİK Başkanı kemal_arge@hotmail.com

Kongre Amacına Dair Önsöz;

Özellikle Anadolu Üniversitelerinde okuyan birçok uluslararası ilişkiler bölümü öğrencileri bilinçsiz ve umutsuz bir şekilde, sadece ders problemleriyle ilgili çözüm arayışı içindedir. Halbuki, uluslararası ilişkiler disiplini ders zamanı içinde verilen bilgilerin çok üzerinde, araştırmaya bağlı geniş bilgi birikimi isteyen bir disiplindir. Ayrıca bu bölüm, sürekli değişim halinde olan uluslararası sistemi ve sürekli bir ilişki içinde bulunan bu sistemin içindeki aktörleri anlayacak, yorum yapabilecek ve çözüm önerileri sunacak uzmanlar yetiştirme amacıyla kurulmuş olmasına rağmen, maalesef özellikle Anadolu Üniversitelerindeki öğrenciler koşullarında getirmiş olduğu şekilde bu amacın bilincine varmak hususunda geç kalabiliyor,ve bazen yetersiz çalışmalarla yetinmek durumunda kalabiliyorlar. Bizde Anadolu üniversitelerine özel bir önem verdiğinin altını sürekli çizen Türkiye Uluslararası İlişkiler Çalışmalarının eşit ve değerli bir üyesi olarak ortaya bir veri koymak istedik.
İşte tam da bu noktada bizler ,Adnan Menderes Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Topluluğu olarak bizler Türkiye Uluslararası İlişkiler Çalışmaları'nın da kendisini tanımladığı "Geleceğin sorun çözücüleri" perspektfinde yetiştirilen uluslararası ilişkiler öğrencilerinin, ulusal anlamda söz getirebilecek bir organizasyonda bir araya getirilerek, çeşitli çalışmalar ışığında, akademisyen hocalarımızın da desteğiyle bilimsel bir çıktı elde etmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Bu isteğimizi de siz değerli katılımcılarımızla paylaşmaktan onur duymaktayız
Emre Ateş
Adnan Menderes Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Topluluğu Başkanı

.

7 Nisan 2009 Salı

TUİÇ II.Anadolu Kongresi-Aydın Adnan Menderes 21-22 Nisan 09

Balkan Yarımadası yüzyıllar boyunca kavimlerin göç güzergâhları içerisinde olmuştur. Bu güzergâhı takip eden kavimler bölgenin coğrafi şartlarını da kullanarak bölgede yerleşmişlerdir. Bu durum yarımadayı birçok farklı kavimin bir arada yaşadığı ortak bir alan haline getirmiştir. Bu ortak alan içerisinde farklılıkların bir arada yaşayabilmesi için bölge içinden olan fakat bölgedeki her unsurun kolaylaştırıcılık rolü oynayacak ülkenin tanıması meşruiyetini beraberinde getirmektedir.

Bölgenin geleneklerine, din ve mezheplerine, sosyal yaşamına müdahale de bulunan hiçbir otorite bölgede uzun süre varlığını sürdürememiştir. Bölgenin dışındaki herhangi bir gücünde bölgede uzun vadeli olarak politika üretimi olanaksızlaşmaktadır. Bu noktada güç paylaşımı sonucunda üst otoritelerin bu tarz parçalı-kültürel yapılanmalarda olduğu yerlerden çekilmesi sonucunda trajik vakalar yaşanmaktadır. Bunun en belirgin örneği de Osmanlı İmparatorluğu ve Yugoslavya’nın dağılma süreçlerinde görebilmekteyiz. İki üst kurumunda dağılması sonucu insanlık suçu olarak nitelendirebilecek olaylara şahit olunan bölgede bugün hala korku azalarak da olsa devam etmektedir. Çünkü uluslararası toplum bu trajediye baştan duyarsız kalmış daha sonra da müdahale konusunda çabuk organize olamamış ve kısacası yetersiz kalmıştır. Bu noktada bölge içinde bir gücün bölgedeki sorunlar için arabuluculuk-kolaylaştırıcılık rolü üstlenmesi hem mağdur olan bölge halkları tarafından hem de uluslar arası toplum tarafından kabul görecektir. Bu noktada Türkiye bölgesel bir güç merkezi olarak bölgedeki taraflara da eş mesafede olmak kaydıyla bölgede kalıcı barışı sağlamak için rol alabilir düşüncesini taşımaktayız.

İkinci olarak Osmanlı İmparatorluğu dağılma sürecinde bölgede kalan ve Türkiye’ye de göç etmeyi düşünmemiş sayıları da 1-2 milyon arası ifade edilende bir Türk varlığı bulunmaktadır. Bugün Türk Dış Politikasının oturduğu temel söylemlerden birisi de “Dış Türkler” konusudur. Bu noktada Balkan Türklerinin muhatabı olarak daha önce kimliklerini izole ederek asimilasyon hedefi güden merkezi otoriteler yerine Balkanların Avrupa Birliği uyum sürecinde yol kat etmesi ve bazı Balkan ülkelerinin tam üye olması sebebiyle Avrupa Birliği üyesi otoriteler bulunmaktadır. Bu anlamda da Bulgaristan’da Hak ve Özgürlükler Partisi’nin (HÖH) - Bulgaristan’da yönetici kadrolarının Türk Azınlık mensuplarının yoğunlukta olduğu bir parti- yerel ve genel seçimlerde de gözle görülür bir başarı sağladılar. Bu durumu Türk varlığının bölgede kimliklerini kaybetmeden Avrupa Birliği’nin getirmiş olduğu açılımları da değerlendirip bulundukları ülkeye uyum sağlamaları olarak formüle edebiliriz.